Urla'daki Karantina Adası yıllar boyunca veba, kolera, çiçek, sıtma, verem gibi salgın hastalıklarda kullanıldı. Şimdiyse Dokuz Eylül Üniversitesi'nde görevli bilim insanları TÜBİTAK projesi kapsamında yeni bir araştırmaya başlıyor. 18. yüzyılın yarısından fazlası boyunca veba salgınlarıyla baş etmek zorunda kalan İzmir'de ihtiyaçtan doğan uygulamada çatışmadan firara ve doğuma birçok ilginç olay yaşanmış... İzmir'de TÜBİTAK projesi kapsamında DEÜ akademisyenlerinden enfeksiyon hastalıkları ve mikrobiyoloji uzmanı Prof. Dr. Şükran Köse ve proje yürütücüsü Dr. Muhammed Dağ tarafından Urla Karantina Adası incelenecek. 'Disiplinlerarası Bir Bakış Açısıyla Klazomen Tahaffuzhanesi İzmir'de Bir Karantina Mekanı' isimli proje kapsamında 2 yıl boyunca araştırma yapılacak. Proje kapsamında öncelikle Osmanlı arşiv belgeleri taranacak, ardından adanın geçmişi Cumhuriyet dönemine kadar uzandığı için gazete haberleri incelenerek, saha araştırmaları kapsamında da adada görsel analiz gerçekleştirilecek.
"KARANTİNADAN KAÇMAYA ÇALIŞMIŞLAR"
Adada 1865 yılında ilk yapılaşmaların başladığına dikkat çeken Dr. Dağ, "Aktif kullanım yaklaşık 1955 yıllarına kadar devam ediyor. Burası ayakta kalabilen nadir karantina merkezlerinden birisi. Günümüzde hala pandemi ve salgın hastalıklar devam etmekte. Salgın hastalıklar bitmiş değil. Geçmişte insanların yaşadığı sıkıntılar ve buldukları çözüm yollarının günümüze taşınması oldukça önemli. Proje dönemimizde yaşanan pandemilerle ilgili bazı çıkarımlarda bulunmamıza katkı sağlayacak. Aslında benzer şeyleri yaşıyoruz. O dönemdeki insanlarda da salgın hastalıkların herhangi birini kaptıklarında bunu inkar etme, saklama gibi yollara başvurmuşlar. Karantina sürecine tabi tutulanlar karantinadan kaçmaya çalışmışlar" ifadelerini kullandı.
"ZAMAN ZAMAN İLGİNÇ OLAYLAR DA OLMUŞ"
Karantina Adası'nın aynı zamanda bir mikro dünya olduğunu belirten proje yürütücüsü Dr. Dağ, "Buraya dünyanın pek çok farklı bölgelerinden gelen kişiler olmuş. Bu mikro dünyanın sakinlerinin kaldığı 5-10 günlük süreçte zaman zaman ilginç olaylar da olmuş. Örneğin 1890 yılında Anadolu hacıları ile Kuzey Afrika'dan gelen ve Fransa tebasından olan yolcular, hacılar burada çatışma yaşamışlar. Cumhuriyet döneminde de 1957 yılına kadar karantina amacıyla kullanılan adada, Kore'den gelen gaziler birkaç gün karantinaya tabi tutuldular. O dönem Asya gribi dünyayı sarmıştı. 1923 yılında Türk-Yunan mübadelesi gereği Girit'ten adaya 1027 yolcu getirildi. Yolcular adadan döndüğünde 1028 kişiydi çünkü karantina sürecinde bir doğum gerçekleşmişti" dedi.
"1880'LERDEN İTİBAREN ETKİLİ ŞEKİLDE KULLANILDI"
Projenin TÜBİTAK tarafından desteklendiğini kaydeden Dr. Dağ şöyle konuştu: "Bu projede İzmir 17'nci yüzyıldan itibaren sahip olduğu limanla birlikte uluslararası ticarette çok önemli bir ivme kazandı. Bu ivmeyle birlikte nüfus, demografik çeşitlilik de arttı. Bir yandan da salgın hastalıklar kente akın etmeye başladı. Kent özellikle veba, kolera, tifo, çiçek gibi salgın hastalıklardan muzdarip oldu. 18'nci yüzyılda 54 yıl boyunca İzmir veba salgınlarıyla baş etmek zorunda kaldı. Özellikle 19'ncu yüzyılın sonlarından itibaren artık karantina uygulamasının İzmir'de de gerçekleştirilmesi gerekiyordu. Karantina teşkilatı önce 1830'ların ortasında İstanbul'da kurulduktan sonra, İzmir'e aktarıldı. 1840 yıllarında şu anki İzmir Karantina Mahallesi'nde kurulduktan yaklaşık 25 yıl sonra, bu uygulama Urla Karantina Adası'na taşındı. Yeni yapılar yapıldı. 1880'lerden itibaren daha etkili bir şekilde çalışmaya başladı."
"SADECE TARİH BİLİMİNDEN YARARLANILMAYACAK"
Adaya çok farklı kişilerin geldiğini söyleyen Dr. Dağ, "Hacılar, askerler, sıradan yolcular, muhacirler karantinaya tabi tutuluyordu. 3, 5, 10 günlük zaman dilimlerinde karantina uygulanıyordu. Bu projemizin önemli bir ayağı, salgın hastalıklar zamanında yaşanılan iletişim çatışmalarına ekonomik, sosyal, kültürel yönden değinmek. Aynı zamanda karantina mekanındaki psikolojik değişkenlerin incelenmesi hedefleniyor. Bunun için de sadece tarih biliminin veri ve yöntemleriyle değil, psikoloji, sosyoloji, ekonomi, tıp bilimleri gibi bilimlerin veri yöntemlerinden yararlanılacak" dedi.
"KARANTİNADAN KAÇMAYA ÇALIŞMIŞLAR"
Adada 1865 yılında ilk yapılaşmaların başladığına dikkat çeken Dr. Dağ, "Aktif kullanım yaklaşık 1955 yıllarına kadar devam ediyor. Burası ayakta kalabilen nadir karantina merkezlerinden birisi. Günümüzde hala pandemi ve salgın hastalıklar devam etmekte. Salgın hastalıklar bitmiş değil. Geçmişte insanların yaşadığı sıkıntılar ve buldukları çözüm yollarının günümüze taşınması oldukça önemli. Proje dönemimizde yaşanan pandemilerle ilgili bazı çıkarımlarda bulunmamıza katkı sağlayacak. Aslında benzer şeyleri yaşıyoruz. O dönemdeki insanlarda da salgın hastalıkların herhangi birini kaptıklarında bunu inkar etme, saklama gibi yollara başvurmuşlar. Karantina sürecine tabi tutulanlar karantinadan kaçmaya çalışmışlar" ifadelerini kullandı.
"ZAMAN ZAMAN İLGİNÇ OLAYLAR DA OLMUŞ"
Karantina Adası'nın aynı zamanda bir mikro dünya olduğunu belirten proje yürütücüsü Dr. Dağ, "Buraya dünyanın pek çok farklı bölgelerinden gelen kişiler olmuş. Bu mikro dünyanın sakinlerinin kaldığı 5-10 günlük süreçte zaman zaman ilginç olaylar da olmuş. Örneğin 1890 yılında Anadolu hacıları ile Kuzey Afrika'dan gelen ve Fransa tebasından olan yolcular, hacılar burada çatışma yaşamışlar. Cumhuriyet döneminde de 1957 yılına kadar karantina amacıyla kullanılan adada, Kore'den gelen gaziler birkaç gün karantinaya tabi tutuldular. O dönem Asya gribi dünyayı sarmıştı. 1923 yılında Türk-Yunan mübadelesi gereği Girit'ten adaya 1027 yolcu getirildi. Yolcular adadan döndüğünde 1028 kişiydi çünkü karantina sürecinde bir doğum gerçekleşmişti" dedi.
"1880'LERDEN İTİBAREN ETKİLİ ŞEKİLDE KULLANILDI"
Projenin TÜBİTAK tarafından desteklendiğini kaydeden Dr. Dağ şöyle konuştu: "Bu projede İzmir 17'nci yüzyıldan itibaren sahip olduğu limanla birlikte uluslararası ticarette çok önemli bir ivme kazandı. Bu ivmeyle birlikte nüfus, demografik çeşitlilik de arttı. Bir yandan da salgın hastalıklar kente akın etmeye başladı. Kent özellikle veba, kolera, tifo, çiçek gibi salgın hastalıklardan muzdarip oldu. 18'nci yüzyılda 54 yıl boyunca İzmir veba salgınlarıyla baş etmek zorunda kaldı. Özellikle 19'ncu yüzyılın sonlarından itibaren artık karantina uygulamasının İzmir'de de gerçekleştirilmesi gerekiyordu. Karantina teşkilatı önce 1830'ların ortasında İstanbul'da kurulduktan sonra, İzmir'e aktarıldı. 1840 yıllarında şu anki İzmir Karantina Mahallesi'nde kurulduktan yaklaşık 25 yıl sonra, bu uygulama Urla Karantina Adası'na taşındı. Yeni yapılar yapıldı. 1880'lerden itibaren daha etkili bir şekilde çalışmaya başladı."
"SADECE TARİH BİLİMİNDEN YARARLANILMAYACAK"
Adaya çok farklı kişilerin geldiğini söyleyen Dr. Dağ, "Hacılar, askerler, sıradan yolcular, muhacirler karantinaya tabi tutuluyordu. 3, 5, 10 günlük zaman dilimlerinde karantina uygulanıyordu. Bu projemizin önemli bir ayağı, salgın hastalıklar zamanında yaşanılan iletişim çatışmalarına ekonomik, sosyal, kültürel yönden değinmek. Aynı zamanda karantina mekanındaki psikolojik değişkenlerin incelenmesi hedefleniyor. Bunun için de sadece tarih biliminin veri ve yöntemleriyle değil, psikoloji, sosyoloji, ekonomi, tıp bilimleri gibi bilimlerin veri yöntemlerinden yararlanılacak" dedi.