Zenginlerin Lüks Tüketimi
Yılın son günlerinde, asgari ücret artışına kilitlenen milyonların yanında, lüks restoranlar dolup taşıyor ve dünyaca ünlü markalar binlerce liralık ürünlerini alıcılarla buluşturuyor. İsviçre’den ithal edilen lüks saatler bunun en somut örneği: Türkiye, bu yılın ilk 9 ayında İsviçre’den 239.6 milyon dolar değerinde saat ithal etti.
Servet Transferi ve Derinleşen Eşitsizlik
Ekonomistler, bu uçurumun Başkanlık Sistemi ve "Faiz sebep, enflasyon sonuç" tezine dayalı ekonomi politikalarının bir sonucu olduğunu vurguluyor. Prof. Dr. Evren Bolgün’e göre, düşük faizli krediler ve Kur Korumalı Mevduat (KKM) gibi uygulamalar, zenginler lehine büyük bir servet transferi yarattı. Türkiye İstatistik Kurumu verileri de bu tabloyu destekliyor: En yüksek gelir grubundaki yüzde 20, toplam gelirin yüzde 49.8’ini alırken, en düşük yüzde 20 sadece yüzde 5.9’unu paylaşıyor.
Halk Borçla Yaşıyor, Yabancıya Ballı Kazanç
Yüksek enflasyon ve düşük ücret politikaları, halkı borçlanmaya mecbur bırakıyor. Üstelik bu süreçte sadece yerli zenginler değil, yabancı yatırımcılar da kâr ediyor. Merkez Bankası’nın politika faizini yüzde 8.5’ten yüzde 50’ye çıkarması, "carry trade" denilen sıcak para akımlarını teşvik etti. Döviz kurlarını sabitleyerek yabancı yatırımcıya yüksek getiriler sağlanırken, halk derin yoksulluğa sürüklendi.
Gelir Adaletsizliğinde Alarm Çanları
Enflasyonun yüzde 85.51’e çıktığı bu dönemde, son üç yılda yaklaşık 10 trilyon liralık düşük faizli kredi dağıtıldı. Bu krediler, en zengin yüzde 20’nin servetini artırırken, açlık sınırının altındaki milyonlar için yoksulluğu daha da derinleştirdi.
Sonuç
Türkiye’nin ekonomik sistemi, lüks tüketimin yükseldiği, ancak milyonların geçim derdiyle boğuştuğu bir tabloya dönüştü. Ekonomi politikalarının yeniden gözden geçirilmesi ve gelir adaletsizliğinin giderilmesi, toplumun tüm kesimlerinin refahı için kaçınılmaz görünüyor.